- rodonesdergi
Semra Kalkan ile Kanada'da Şehir ve Bölge Planlamacı Olmak Üzerine Bir Söyleşi (2. Bölüm)
“Kanada’da Yaşam ve Şehir Plancılığı” üzerine Şehir ve Bölge Plancısı Semra Kalkan ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümüyle sizlerleyiz. Söyleşinin bu bölümünde Kanada'da meslek pratiğinin nasıl ilerlediği ve Kanada'nın içinde bulunduğu mevcut durumlar ve yaşama etkileri, sorunlar ve çözümler üzerine konuştuk.

1. Biliyoruz ki her ülkenin planlama alanında prensipleri ve hiyerarşileri vardır. Kanada’daki 12 yıllık çalışma hayatınızda Kanada’nın planlama prensiplerini öğrenmede veya orada çalışmakta zorlandınız mı, ya da Kanada’ya giderken planlama süreçlerinden haberiniz var mıydı?
Kanada’ya gitmeden önce bırakın Kanada şehir planlaması hakkında bilgiyi, ülke hakkında genel bilgim bile oldukça azdı. Türkiye’de yetişmiş ve deneyim görmüş bir şehir plancısı olarak Kanada’da planlama prensipleri, pratiği, yaptığım işi ve sistemi öğrenmede bir zorluk yaşamadım. Ama çalışma hayatındaki kültür, ilişkiler, iletişimin incelikleri konularına alışmam zaman aldı. Ayrıca ilk gittiğim 2-3 yılda Kanada İngilizcesi ve meslek terminolojisine alışmam gerekti. Kanada İngilizcesi, Amerikan İngilizcesine yakın bir dil. Benim Türkiye’de öğrendiğim İngilizce ise daha çok İngiliz İngilizcesiydi.
2. Eyalet sisteminde çalışmanın zor yönlerinden veya kolay yönlerinden bahsedebilir misiniz?
Zor veya kolay diye bir tanımlamaya girmektense şöyle izah etmeye çalışayım:
Eyalet sistemi sadece hiyerarşide üçüncü bir yönetim düzeyidir. Türkiye’de merkezi ve yerel yönetim düzeyleri var. Kanada’da ise merkezi (federal), eyalet ve yerel yönetim düzeyleri var. Aslında bu sorunun yanıtı hangi sektörde çalıştığınıza bağlı olarak değişebilir. Örneğin; bir belediyede (veya başka bir yerel yönetim kuruluşunda) çalışan bir şehir plancısı olarak federal hükümetle doğrudan bir işiniz olmaz. Sizin muhatabınız kendi belediye yönetiminizdir. Belediyenin üst düzeyinde bir görevdeyseniz de belki eyalet plan ve politikalarıyla haşır neşir olmanız gerekebilir. Özel sektörde çalışıyorsanız işinizi aldığınız yerler genelde özel kuruluş ve kişiler veya yerel yönetimlerdir yani federal hükümetle pek bir işiniz olmayabilir. Federal hükümet kurumlarından birinde çalışan bir plancı iseniz o zaman da işiniz büyük ölçüde federal hükümet düzeyinde yürür.
3. Üçlü hükümet sisteminde planlama açısından iş birlikleri nasıl sağlanıyordu?
Eyalet hükümetinde bürokratik süreçler, planlama süreçleri bazen belediyelere göre daha yavaş işler. Ancak, genel olarak planlama süreçlerinde ağırlık belediyelerdedir. Merkezi hükümet (federal) ve eyalet hükümetlerinin birçok üst düzey planlama konularındaki pozisyonu bellidir. Yani yasal olarak uyulması gereken birtakım net politika belgeleri vardır.
Bir siyasi hükümetten diğerine gündelik planlama pratiğini etkileyen pek bir değişiklik yaşanmaz. Yaşansa bile bu daha çok bölgesel planlama düzeylerinde görülebilir. Bu çerçeve içerisinde federal hükümetin politikaları vardır. Eyalet hükümeti de kendi politikalarını federal hükümet politikaları doğrultusunda belirlemiştir.
Belediyelerin günlük planlama pratiğinde eyalet hükümetinin departmanlarıyla ilişkileri olabilir ve bu işleyiş akıcı şekilde sürer.
4. Biliyoruz ki Kanada’da maden çalışmaları nedeni ile çevresel tahribatlar olmuş, fakat şimdilerde sürdürülebilir planlama sürecindeler. Siz kentlerdeki sürdürülebilirlik ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
Maden çalışmaları Kanada’da politik düzeyde ve genel olarak toplumsal düzeyde çok tartışılan bir konu. Kanada petrollerinin önemli bir kısmının çıkarıldığı Alberta çevre tahribatının en dikkat çekici düzeyde yaşandığı yerlerden biri. Bunun başlıca nedenlerinden biri; burada çıkarılan petrolün kumul petrolü olması ve yer altındaki derinliğinin özel maden çıkarım teknolojilerini gerektirmesi. Ayrıca, kumul petrolünü ham halinden çıkarmak için uygulanan süreçlerde gereksinim duyulan suyun miktarı ve yine buradan artan atık suyun bekletilmesi gereken geniş araziler de bu konuda oldukça pay sahibi. Kumul petrollerinin çıkarım ve ilk işlenme süreçleri yüzey petrollerinin çıkarımında olduğundan çok daha geniş araziler ve çok miktarda su gerektirdiği için çevreye verilen tahribat da kaçınılmaz olarak çok daha büyük oluyor. Ancak diğer yandan petrolün Kanada ekonomisindeki payı da yadsınamaz.
Petrol firmaları petrolü çıkaracakları araziyi federal hükümetten uzun süreliğine (50-100 yıl gibi) kiralıyorlar. Bu kiralamanın pek çok yasal koşulu var. Firmalar petrol çıkardıkları arazileri, işlem tamamlandıktan sonra eski haline getirecek çalışmaları yapmakla yükümlüler.
Sürdürülebilir planlama ile maden çıkarımları konusu gerçekten çok büyük çelişki içeren zor ve politik bir konu.
Benim izlenimim; bu çok büyük çaplı kumul petrolü çıkarımları, bununla alakalı petrol boru hatları, doğal gaz, diğer maden çalışmaları (altın, elmas vb.) daha çok federal ve eyalet hükümetleri düzeyinde ilerlediği yönünde. Belediyenin bu konularda yetkileri ya da söz hakkı genellikle yok denecek kadar azdır. Bunun yanında petrol, petrol boru hatları, bunların Kızılderililere ait rezerv alanlardan geçirilmesi projeleri bazen çok gerilim yaratan ve çevreci kuruluşların, Kızılderililerin, geniş toplum kesimlerinin tepkisini çeken, kamusal alanda sıcak tartışma konularıdır ve yüksek düzeyde politiktir. Örneğin Alberta eyaletinin ekonomisi büyük ölçüde kumul petrollerine dayalıdır ve Kanada ekonomisindeki payı çok büyüktür. Öteden beri hep Alberta ekonomisinin tek sektöre bağımlılığının azaltılması, başka ekonomik alanların geliştirilmesi, ekonominin çeşitlendirilmesi konuları gündemdedir. Tarım da güçlü örneğin Alberta’da. Ama maalesef ekonomide, daha normal ekonomilerde olduğu gibi bir çeşitliliğe henüz ulaşılmış değil bu eyalette.
Ayrıca, Kuzey Eyaletlerinde de örneğin çeşitli maden (örneğin elmas) çıkarımları ve doğal gaz ekonomide çok büyük yer alır. Ancak buralarda da ekonomik sektörlerde çeşitlilik istenen düzeyde sağlanmış değildir.
Tek sektöre fazla bağımlı ekonomiler çok kırılgan olurlar. Örneğin petrole dayalı bir bölge, dünya petrol piyasasında yaşanan olumsuzluklardan anında etkilenir. Koskocaman kasabalar terk edilir, madenler kapatılır, bütün bölgenin ekonomisi düşüş yaşar, emlak fiyatları dibe vurur, insanlar başka eyaletlere göç etmeye başlar. Boom & Bust, Boom Town gibi terimler bu durumu izah eden terimler. Altın, elmas, petrol vs. gibi madenlerin çıkarıldığı dönemlerde aşırı gelişen bölgeler olmuştur ve hatta sıfırdan kentler oluşmuştur. Ancak bu sektörlerdeki ekonomi tersine döndüğünde de bütün o kentler, kasabalar neredeyse kapanmış, yok olma noktasına gelmiştir.
Bu durumun doğayla uyumlu kent kavramı çerçevesindeki açıklaması sanırım; Kanada’nın çok da doğru politikalar izlemediğini ya da bazı alanlarda ikilemde kaldığı şeklinde yapılabilir. Hayatın ve ekonominin gerçekleri yok sayılamaz, bu madenlerin ekonomiye katkısı yadsınamaz. Ancak, çok uzun vadede doğaya uyumlu bir yaşama geçmek için devlet politikaları düzeyinde kararlar alınması gerekebilir. Örneğin petrole bağımlılığın azaltılması için radikal dönüşüm; ekonomide, sosyal hayatta, kent mekanlarında planlanıp hemen hayata geçirilmeye başlanması gerekir. Çünkü, böylesine köklü dönüşümler on yıllara yayılır, nesiller alır. Bunlar elbette yapılıyor. Ancak, topyekûn ülke çapında, bütün kentler ve bölgeler düzeyinde dönüşüm, nesiller boyu sürebilir. Çünkü bütün bunlara ilave çok yaşamsal bir bileşen; insanların bilinçlenerek yaşam şekillerini, tüketim alışkanlıklarını doğaya uyumlu yaşam yönünde değiştirmeleridir. Bence dönüşümün en çetrefilli ve en uzun zaman alabilecek olan konusu bu olabilir.
Aslında burada büyük bir ikilem var:
Bir yandan iklim değişimi, doğanın tahribatı, insanların doğaya karşı yaşamlar içinde yaşamaları acilen çözüm gerektiriyor.
Ama diğer yandan da radikal çözümler 10 yıllar alacak sabırlı ve meşakkatli toplumun tamamını kapsayan çabaları gerektiriyor.
Bununla birlikte doğayla uyumlu yaşama dönüşümde çok yol kat etmiş ülkeler ve kentler de var. Yani tekerleği baştan icat etmemiz gerekmiyor. Ancak, örneğin Kuzey Amerika’da; ABD ve Kanada’da yaşam alışkanlıkları, kentlerin ilk baştan beri otomobile ve otoyollara dayalı tasarımları, şehirlerin ve ülkenin alanının çok geniş olması ve bu yoğunluğu aşırı düşük sistemde pek çok kentsel ve bölgesel hizmetlerin verilmesini ekonomik kılacak nüfus yoğunluğunun mevcut olmayışı, doğaya uyumlu yaşama dönüşü, olduğundan çok daha çetin hale getiren gerçeklikler.
Sürdürülebilir kalkınma ve planlama son birkaç on yıldaki planlama yaklaşımlarının odak noktasını oluşturuyor Kanada’da. Belki de son 50 yıl ve daha öncesine giden planlamalardaki kritik ve yaşamsal hatalardan dönmeye çalışıyorlar.
Elbette ki, dönüşümün gerekliliği artık tüm dünyaca kabul edilen bir şey ve olanaksız değil. Zararın neresinden dönülse kardır! Kanada için;
- İnsanların bilinçlenmesi, tüketim alışkanlıklarını gözden geçirip radikal değişiklikler yapmaya başlamaları,
- Kuvvetli bir siyasi irade ile radikal dönüşüm (doğaya uyumlu kente dönüşüm) politikaların uygulamaya konulması,
- Örneğin otoyollara, otomobile, petrole bağımlılığı azaltmaya yönelik çabaların bütün ülke ve kentler çapına yayılarak kararlılıkla ve uzun vadede sürdürülmesi gerekiyor.
5. Kanada’daki Kızılderili yerleşme planlaması hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?
Bu da şehir planlamanın dallarından biri. Bu konuda uzmanlaşmış firmalar, kurumlar ve şehir plancıları mevcut. Kızılderili yerleşmelerinde toprak sahipliği yok. Onun yerine belli bir toprak parçası (veya parçaları) belli bir Kızılderili kabilesine bir bütün olarak verilmiş oluyor. Bu kabileler ayrı ayrı kendi başına bir millet/ulus (First Nations) teşkil ediyorlar. Bu toplulukların/ulusların kendilerine ait yönetimleri oluyor ve kendi planlamalarını yapıyorlar. Genelde bu iş için bir departman kuruyorlar veya profesyonel serbest bir planlama firması ile çalışıyorlar. Kendi gelenek, görenek ve iletişim stratejilerine göre halk katılımı sağlanarak planlama süreçleri yönetiliyor. Ancak, bu konu bence sorunlu bir alan. Özel mülkiyetin olmayışı örneğin ciddi bir engel.
6. Türkiye ve Kanada’daki Planlama sistemleri arasındaki farklılıklar ve benzer yönler nelerdir?
· Farklılıklar:
- Yasa, yönetmelik ve planların uygulandığı ve siyasi iktidarlardan bağımsız, süreklilik gösteren bir planlama sistemin var olması.
- Halkın planlama süreçlerine katılımının planlama sürecinin ayrılmaz bir parçası olması.
- Eyaletlerin ve belediyelerin vizyon, misyon, politika ve stratejilerinin ülke çapında üst düzey politikalarla uyumlu olması.
- En küçük bir yerleşmenin bile halk katılımı ile kendi vizyonunu belirleyerek planlamaya oradan başlaması.
- Planların 1 yıllık vb kısa vadeli eylem planları ile belediyenin bütçesi ile doğrudan bağlantılı ve somut şekilde ve bütün ilgili belediye departmanları ve uygulamada yer alması gereken başka aktörlerin somut katılımı (bütçe, personel, araç, vb.) uygulamaya konması.
- Planların uygulanmasının izlenebildiği ve ölçülebildiği süreç ve mekanizmaların devrede olması.
- Sıfırdan planlamaya açılan alanların planlamada önemli yer tutması.
- Aslında sistem olarak benzerlik var.
- Ancak Kanada federal bir devlet. Yani Federal yani Merkezi Hükümetin yasaları var.
- Onun altında Eyalet Hükümetleri yer alır.
- Sonra da yerel yönetimler gelir hiyerarşik olarak.
- Ancak her eyaletin birbirinden farklı yaklaşımları olabilir planlamaya.
- Belediyelerin otoriteleri de eyaletten eyalete bir nebze de olsa farklılık gösterebilir.
- Ancak Federal-Eyalet-Belediye, her 3 hükümet düzeyinde de halkın katılımı hayati önem taşır Kanada’da.
- Şehir plancıları karar verme süreçlerinde daha etkindir.
- Halk karar verme süreçlerinde daha etkindir.
· Benzerlikler:
- Planlama yasa ve yönetmeliklerinin olması.
- Planlamada merkezi ve yerel yönetim hiyerarşisi
7. Planlamanın sadece fiziksel bir müdahale olmadığını, aynı zamanda sosyo-mekansal boyutunun da olduğunu biliyoruz. Bu anlamda Kanada gibi çok uluslu bir ülkede; etnik, kültürel, dini vb. gibi çeşitliliklerin yaşam alanlarına yansıması nasıl olmaktadır?
Dünyanın birçok büyük kentinde ve metropollerinde olduğuna benzer Kanada’nın büyük şehirlerinde de farklı memleketlerden, dinlerden, etnik gruplardan insanların bazılarının kent içinde gruplaştığını görüyoruz. Örnek: China Town. Her kentte bir China Town vardır burada.
Bunun planlamaya yansıması nasıl oluyor diye bakarsak; her şeyin temelinde demokratik sistemin ve sosyal devletin olduğunu görebiliriz.
Dolayısı ile insanlar geldikleri ülkelerin kültürlerini, değerlerini, bağlı oldukları dini, yaşam biçimlerini Kanada Anayasası’nın verdiği bireysel hak ve özgürlükler çerçevesinde diledikleri gibi, diledikleri yerde, şekilde ve zamanda gerçekleştirme özgürlüğüne sahiptirler. Ama kimse de kalkıp Kanada’nın demokratik sistemini yıkmaya teşebbüs edemez. Kimsenin demokratik hakları başkalarının haklarının kısıtlanması manasına gelemez.
Bu konunun yaşam alanlarında yansıması; aslında dileyen dilediği yerde yaşar. Ancak dediğim gibi bazı etnik, dinsel, kültürel, sosyal gruplaşmaları konut alanlarında görebiliriz. Ama aslında bu alanlar yine o kentin planı çerçevesinde oluşur ve gelişir.
Yaş gruplarına göre de ayrışmalar görebiliriz. Örneğin yaşlı nüfus oranının yüksek olması nedeni ile yaşlılara özel konut kompleksleri, devlet destekli konut alanları, çeşitli nitelikte günlük bakım verilen insanların yaşadığı konut alanları kentlerde mevcuttur. Hatta kentlerde sadece 50 yaş üstü, 80 yaş üstü gibi yaş gruplarına özel veya çocuklu ailelerin kabul edilmediği konut kompleksleri mevcuttur.
Söyleşimiz burada sona ermiştir, bir sonraki söyleşimizde görüşmek üzere !
Sorularınız için Semra Hanım'a mail adresinden ulaşabilirsiniz: semrakalkan1@yahoo.com