Şehem Gezer
Medeniyetler Beşiği Efes-Selçuk
Yolunuz Selçuk’a düştüyse Efes antik kentini mutlaka görmüşsünüzdür. Yıllardır Selçuk’ta yaşayan biri olarak kökenlerim buraya ait olmasa da kendime Selçuklu hatta Efesli diyorum. Efesli olmanın güzel yanları modern dünyada antikayı yaşayabilmek, geçmişle geleceği bir arada hissetmek ve tarihe bu kadar yakından tanık olmak. Selçuk yıllar içinde farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış İzmir’in güzide kentidir. Bu kent hakkında söylenecek düzinelerce söz, anlatılacak sayısız hikaye vardır. Bense bu şehrin en önemli varlığı Efes hakkında bildiklerimi, gördüklerimi paylaşmak istiyorum sizlerle. Efes antik kenti bir ören yeri olarak Selçuk’un önemli gelir kaynağı olmakla birlikte kültürel olarak da ün salmasını sağlamış bir yerdir. Kuruluşu cilalı taş devrine dayanan Efes, antik çağın en önemli yerleşim yerlerinden biridir. M.Ö 11. 12. yüzyıllarda Antik Yunanlılar tarafından işgal edilmiş olup uzun bir süre liman kenti olarak kullanılmıştır ve İyonyanın 12 kentinden biriydi. Bu dönemde şehir Ayasuluk tepesinden şu anki konumuna yani Menderes Nehri kıyısına taşınmıştır. M.Ö. 300 yıllarında limanıyla birlikte burada Lisimahos tarafından yeniden kurulmuştur. Kurulurken tarihin önemli şehir plancılarından Miletli Hippodamus ‘un tasarladığı sokakların birbirini dik kestiği ve caddelerin dikdörtgenler oluşturduğu ‘Izgara Planı’na göre tasarlanmıştır. 4. Yüzyılda yani Romalıların hakim olduğu dönemde menderesin kıyıyı doldurmasıyla liman önemini kaybetmiş ve yıllar içinde savaşlar ve işgallerle ilk kurulduğu yere yani Ayasuluk Tepesine geri taşınmıştır. 1330 yılında Selçuklular tarafından ele geçirilen Efes daha sonrasında Aydınoğulları ve Osmanlı hakimiyetine geçmiştir.
Tarihinden kısaca bahsettiğim bu efsane antik kenti gelin birlikte gezelim. Selçuk’un doğu cephesinden başlayan su kemerleri Ayasuluk tepesine kadar uzanıyor. Sular bu tepede Selçuk Kalesi içinde bulanan sarnıçta toplanırmış. Tepeye geldiğimizde bizi karşılayan ilk yer St. John Bazilikası harabeleriyle bile ihtişamını gösterir, mermer ve tuğlanın uyumu gözlerimizi kamaştırmaya yeter. Tepenin batı cephesinden Selçuklular döneminde yaptırılan İsabey Cami avlusuyla birlikte görülür. Güneye doğru ilerlemişken Kallinger caddesi boyunca eski hamamlar ve eski mescitleriyle tarihin kokusunu dört yandan hissederiz. Şu anda adına ‘’Dutlu Yol’’ denen yürüyüş parkına geldiğimzde ilk baharda dutlardan tatmadan gitmeyin derim. Biraz ileride Selçukluların İngiliz Çukuru da dediği, dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağını görürüz. Yıllar içinde çıkan savaşlardan yerle bir olmuş bu tapınak ilk kez İngilizler tarafından kazılıp temelleri gün yüzüne çıkarılmıştır. Bazı parçaları ve sütunları şu anda British Museum’da sergilenmektedir. Bulunan iki Artemis heykeli ise Selçuk’taki Efes Müzesinde muhafaza edilip sergileniyor. Müze demişken Selçuk ve Efes’te yıllar içinde yapılan kazılarda bulunan bir çok para, heykel, lahit örnekleri yer almaktadır. Artemis’e gelince burada yıkılan sütun parçalarından bir tane sütun dikilmiş ve alanda bir kaç taş parçası bulunmaktadır. Bu bölgenin en güzel yanı buradan bakılınca aynı anda İsabey Camii, St. John Bazilikası ve Selçuk kalesinin görülmesidir. Adeta şehrin bütün tarihini izlediğiniz bir manzara noktası olmuştur. Şehirden yaklaşık 3 km batısında Efes ören yerinin girişine geliriz.

Girişten liman caddesine kadar giden kıssa yolda uzun ağaçların gölgesinde yürürken sağ tarafta bilgi panoları ve ilerisinde lahitler, sol tarafta ise efsanevi Efes tiyatrosunun dış cephesi gözünüze ilişir. Kentin iki ana caddesinden biri olan liman caddesi eski limandan tiyatroya kadar sürer. Caddenin her iki tarafında bulunan sütunlar ve mermer taştan zemin size eşlik eder. Tiyatronun zamanında 25.000 ziyaretçi alabildiği söylenen muazzam bir tasarımı vardır. Metallerle birbirine bağlanan taşlar şimdi tek başına ayakta durmaktadır çünkü bu metaller savaşlarda yapılan yağmalarla eritilip çalınmıştır.

Tiyatrodan çıkınca biraz ileride Roma döneminde yapılan cephesinde devasa heykelleri taşıyan Celsus kütüphanesi bulunmaktadır. Aynı zamanda Efes valisi Celsius’un anıt mezarı da buradadır. İç duvarlarında bulunan nişlere zamanında yazılan tabletlerin ve kitapların koyulduğu söylenir. Kütüphanenin sağ tarafında Pazar yerine geçiş yapılan Magnesia Kapısı bulunur. Buradan çıkıp 2. ana caddeye gelince yol boyunca çeşitli mimari yapılar bizi bekler. Öncelikle hamamları ve
tuvaletleri görürüz. Sonrasında dağın yamacına kurulmuş olan yamaç evleri, bu evleri görebilmek için ören yeri girişi haricinde tekrar giriş ücreti ödenmesi gerekir. Bu evler zamanın soyluları ve ileri gelenleri tarafından kullanılmaktaydı. Modern evler kadar konforlu olan bu evlerin zeminleri mozaik, duvarları mermer kaplamaydı ve hemen hemen her evde bir hamam bulunup ısıtma sistemleri vardı. Efes’in lüks yamaç evlerinden çıkıp ana caddeyi boylu boyunca takip ettikçe yolun sağında ve solunda çeşmelerle ve tapınaklarla karşılaşıyoruz. Bu yol biraz eğimli olduğundan yolun sonuna gelinip geriye bakıldığında caddenin sonundaki Celsus kütüphanesi adeta bizleri büyülüyor. Bu cadde de liman caddesi gibi mermer zeminden oluşuyor. Caddenin sonunda amfi şeklinde tasarlanmış Odeon isimli meclis alanını görüyoruz. Bu alanın yakınlarında saray yapıları görülmekte ve şehir bu çevrede yönetilmekteydi. Biraz daha ilerleyince ören yerinin ikinci giriş kapısını görürüz ve buradan da çıkış yapabiliriz. Tabi çıkış yapmadan önce kalıntıları az olan agorayı da görüp çıkarız. Ya da geldiğimiz yolu takip ederek, gördüğümüz mimari yapılara ve mermerin göz kamaştırıcı asaletine tekrar tanık olabiliriz.
Eğer bir gün yolunuz Selçuk’a düşerse anlattığım bu yerler dışında Yedi Uyurlar Mağarası’na, Meryem Ana Kilisesi’ne ve Şirince köyüne de uğramadan gitmeyin derim. Bir de Cumartesi günü geldiyseniz her Cumartesi şehir meydanında kurulan büyük pazarı mutlaka gezin aradığınız her şeyi bulabileceğiniz renkli bir Pazar yeri sizi bekliyor olacak. Sizleri üç dinin (pagan, Hıristiyan, Müslüman) ve önemli uygarlıkların konup çeşitli mimari eserler ve sanat eserleri bıraktığı bu eşsiz kentle baş başa bırakıyorum.