top of page
  • Yazarın fotoğrafıHakkı Erdoğan

Kentlerin Bellekteki Yeri

Ely Dagher’in Waves 98 isimli kısa animasyon filmine dair izlenimlerimi paylaşacağım bu yazımda. ”2015’in kısa filmi Palme d’Or’un galibi olan Waves ’98, şehrin zıtlıklarını ve umut ile hayal kırıklığı arasındaki gerilimi keşfetmek için elle çizilmiş animasyon ve fotoğrafçılığı birleştiriyor. Beğenilen ve iddialı, ileri görüşlü sinema!” şeklinde yorumuyla Mubi’de izliyorum bu kısa filmi.



Animasyon Omar’ın kırışmış, yılların tüm yaşanmışlıklarını yüzünün çizgilerinde biriktirmiş yüzüne daha doğrusu onun zihnine olan bir sahne ile başlıyor. Yaşamının gençlik dönemini Beyrut’un kenar mahallesinde geçiren Omar, boğucu kent ortamından yalnızca odasında gözlerini yumarak dinlediği şarkılardan ve okulu ya da evinin çatısı olarak tahmin ettiğim yerden uzakları izleyerek uzaklaşabiliyor.


Bu boğuculukta sık sık üst üste binmiş, düzensiz yapılaşmış şehrin binalarına, gürültüye üst üste yaşamaya alışmış kent insanlarına ve temiz oksijenin bile zor ulaşabileceği izbe gölgeli sokaklara tanıklık ediyoruz. Öyle ki Omar çatıda otururken bir nebze olsun rahatlayabilmek için çocukluğunda yeşilliklerin arasında bindiği salıncağı anımsıyor.


Sıkıcı ve yaşaması zor bir kent, sıkıcı bir okul ortamı, derslere odaklanamamak, hayata odaklanamamak, televizyonda kötü haberler ve ucuz magazin olayları… tüm bunlardan kaçarak sigara içtiği çatıda bir gün şehrin tamamen yoğun olduğu bir yerde bir parıltı seziyor Omar… Kısacık bir an bu ama bu parıltı Omar’ın boğulmuş ruhunu bir an olsun nefes almasına, kalbinin atmasına ve heyecanlanmasına neden oluyor. Kaybolan parıltıyı tekrar görmek için günlerinin uzunca vakitlerini o çatıda geçiriyor Omar… Artık göremeyeceğini düşündüğü o parıltıya olan umutsuzluğuyla bir taş fırlatıyor aşağıya o kötü kente… Tam umutları tükendiği anda yeniden beliriyor o ışıltı ve hiç vakit kaybetmeden scooter’ına binerek o ışığa doğru ilerliyor Omar…


Işık kocaman bir filden çıkıyor ve fil kendine yaklaşan 4 genci içine alıyor. Filin içinde bambaşka bir dünya var ve belki o dünya Omar’ın hayalindeki dünya, ya da Beyrut’taki yıpranmışlığın ve kaosun tam zıttı olarak sakinleştirme ve arındırma eylemine yolculuk olarak gösteriyor kendini. Fili/ışığı yalnızca o dört genç fark ediyor, belki de bu gençlerin düşünceleri bu hayalde ortaklaşabiliyor, çünkü filin ayakları yere basmıyor ve hayat Beyrut’ta tüm karmaşık haliyle devam ediyor…



Hayal dünyası mıydı? Yoksa başka dünyaların mümkün olduğunu bize anımsatacak bir soyut/ilahi/yabancı bir güç müydü diye kalakalıyorum… Animasyon aslında her zaman bildiğimiz bir şeyi bir noktada çok iyi vurgulayabiliyor. Kentin öyle mahvolmuş durumda olmasının bir nedeni savaş belki evet ama bu vurguya mimari gözle bakarsak… Dar, güneşsiz, karmakarışık yapıların olduğu kentlerde içlerinde her zaman dar, karanlık, huzursuz, yorgun zihinler var edecektir. Belki de hepimiz her zaman filin/ışığın içindeki dünyayı inşa edebilmeyi hayal etmeliyiz…


36 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page